Hakkımda Upuzuuuun Versiyon
İnsanın kendini anlatması kolay değil fakat beni tanımanız ve bu işi neden yaptığımı anlamanız için sizlere kalbimi açmak isterim.
Çocukluk Yıllarım:
Küçüklükten itibaren insanlara ve insanlığın eşsiz doğasına olan hayranlığım beni ben yapan yegane şeylerden biri oldu.
Orta direk bir ailede büyüdüm (babam özel sektör çalışanı, annem ev hanımı), ve genç aklımla geleneksel bir kariyer yolu seçtim. Seçimlerim beni önce fen lisesine, ardından da mühendisliğe götürdü. Derslerim, özellikle de matematik, o dönemki arkadaşlarıma göre iyiydi. Edebiyat ve resim gibi alanlarda yarışmalara katılarak içimdeki sanatçıyı beslesem de, bu sadece bir hobiydi.
Performans baskılı bir babam ve bunu dengelemeye çalışan annemin öğretileriyle yıllarım geçerken kendimden uzaklaştıkça uzaklaştım. Üstelik tüm tercihlerim bana ait ve özgür irademleydi.
2008 yıllarında bir yandan lisede Iron Man izleyip Elektrik-Elektronik Mühendisliği’ni seçecek kadar naif, bir yandan da geleceğin teknolojide olduğunu görecek kadar vizyonerdim kendimce.
Babam ve Ben:
Üniversiteye giriş sınavından bir hafta önce, annemin telefonunu karıştırırken hayatımı derinden sarsacak bir gerçekle karşılaştım: babam kanserdi. Babamın hastalığını öğrenmek hayatımdaki ilk büyük sarsıntıydı ve bu durum sınavıma da yansıdı. Beklediğimden kötü bir sonuç aldım, ama yine de hedeflerime yakın bir bölüm ve daha önce aklımda olmayan bir üniversiteye yerleşmeyi başardım.
Fen lisesinden sonra Koç Üniversitesi'nde ne de olsa yaparım dediğim pek sevgili bölümümde hayli zorlandım, fakat kendimi zorlamak o kadar normalim olmuştu ki kendime ne kadar yüklendiğimi ancak ilerleyen yıllarda anlayacaktım. Üniversitedeyken daha fazla imkan ve kolaylık hayaliyle yurtdışında bir kariyer kovalamak için kolları sıvadım. Kurumsal kariyerler bana hep sıkıcı ve sınırlı gelirdi. Benim için gerçek fırsatlar startup dünyasındaydı. Risk almak, bilinmeyene adım atmak, hayal gücümü kullanmak bana çok daha çekici geliyordu.
Üniversite yıllarımda kendimi geliştirmek için çok çaba sarf etmiştim. Dilimi geliştirmek için yabancılarla yaşadım, part-time işler yaptım, kulüplerde görev aldım, harçlık için ekstra iş yaptım. Mezuniyetime yaklaşırken, Amerika’da bir staj programına kabul edilmem beni oldukça umutlandırdı. Kendi imkanlarımla orada kalma sürecimi uzattım. Amerika’ya son gidişimde babamla havalimanında kavga kıyamet ayrıldım. Sonradan kameralı görüşerek barışmak beni bir nebze rahatlatmıştı. Yine de babamın isteği Türkiye’ye dönüp kurumsal bir şirkette kariyerime derhal başlamamdı. Benimse bu istekle alakam bile yoktu.
Amerika’nın da, orada yaşamanın ve çalışmanın da hiç dışarıdan göründüğü gibi olmadığını fark etmiştim. O zamanlar çok toydum ve durumları daha vitrinlere bakarak değerlendiriyordum, gerçekler ise beklediğimden daha farklı çıkabiliyordu. Her ülkenin, her seçimin iyi ve kötü yanları vardı fakat ben çok da esnek biri değildim. Emin olduğum ve inandığım tek şey yurtdışında yaşamakken bu kararı sorgulamaya başlamıştım. Türkiye’ye mi dönmeliyim? Yok. Amerika’da mı kalsam? Emin olamıyorum. Nasıl net olamam? Bu belirsizlik içimi kemirip duruyor. Artık hiçbir şeyden emin olamıyorum. Derken gidip gelebileceğim bir iş fırsatıyla biraz rahatladım ve önüme bakmaya çalıştım.
İlerleyen haftalarda annemden bir telefon geldi. Babam yoğun bakımdaydı. Nasıl olabilirdi ki? Kansere dair tedavisinde hiçbir problem yoktu. Gönül rahatlığıyla kariyerime odaklanmıştım. Babam kanseri yenmişti, ama hayatını kurtaran ilaçlar bağışıklığını bitirerek ona en zayıf anında en büyük zararı verdi. Basit bir soğuk algınlığı onu hastanelik etti. Amerika’daki hayatımı geride bırakıp eve döndüğümde, ne yazık ki babamı kaybetmiştim. Babamla son kez vedalaşma şansım olmadı. Eve döndüğümde bir cenaze evine gelmiştim.
Devasa Bir Boşluk:
Babamın vefatıyla adeta hayatım durdu. Zaten sorgulamaya başladığım tüm ideallerim ve kendimi var etme çabam arka planda kalmıştı; en çok kendimi kanıtlamak istediğim kişi artık burada değildi. İçimde büyük bir boşluk vardı. Şimdi ben ne yapacaktım? Neyi neden yapacaktım? Ergenliğimden beri ne istiyorum diye kendime sormaya gayret etsem de içten içe o onay için yaşamıyor muydum? Hatta daha da önemlisi, ben kimim, ne istiyorum, gerçekten ne istiyorum, ne severim, ne sevmem, neyi neden yaparım, kimse bakmadığında kim olurum, nasıl olurum, nasıl olmam, korkmasam ne yaparım, niye bu kadar korkarım.. Kafamda deli sorular..
Şokun etkisiyle yas tutmaya başlamam uzun sürdü. Amerika’daki fırsatları bıraktım ve istemeyerek de olsa Türkiye’de güvenceli bir hayatın yolunu seçtim. Zaten mükemmeliyetçiliğe olan yatkınlığım bu kayıpla birlikte tavanı gördü. Ne başarsam anlamsız, ne yapsam tatminsiz hissediyordum. Bir şeyler yanlıştı ama ne yanlıştı tam anlayamıyordum da. Sürekli bir arayışım var ama neyi arıyordum onu da bilmiyordum. Artık mental olarak iyice yorulduğum ve devam etmekte zorlandığım bir dönemde hayatımda ilk defa terapiye başladım ve epey sancılı bir dönüşüm sürecine girdim. Terapiyle başlayan iyileşme sürecim bana çok daha sağlıklı bir şekilde tekrar düşünme, organize olabilme ve harekete geçebilme kabiliyeti sağladı.
Kurumsaldayken kazandığım parayı biriktirip yatırım yapabilecek bir motivasyonum olmayınca bari vizyonum genişlesin diye dünyanın farklı ülkelerine gittim. Gidiyorken belki seyahatten para kazanırım seyahat influencer’ı olarak dedim. Bazen arkadaşlarımla, bazen sevgilimle, bazen tek başıma gezdim durdum. Aradığım şeyin seyahatlerimi anlatmak değil de yine insanlar ve kültürler olduğunu zaman içinde fark ettim. Kamboçya’da backpack yaparken kaldığım bir hostel zamanında bunu kendime açıkça itiraf ettim. O günden sonra da seyahatle ilgili yazı yazma çabalarımı tamamen bıraktım. Bu heyecansız, hevessiz halimi de ufaktan kabullenmiştim artık. Belki de hayatım böyle geçip gidecekti; benim de olayım buydu. Belki de benim ne bir anlamım, ne bir yönüm, yolum yoktu. Beni tam olarak heyecanlandıran, gözlerimin içini ışıl ışıl yapan bir şey yoktu. Hayatımı adayacağım, sabahları beni yataktan zımba gibi kaldıran bir şeyler olsaydı.. Olmak zorunda mıydı? Keşke olsaydı ama yoktu.
Aksiyonla Dönüşüm:
Tekrar hayatımda bir anlam bulmak, anlam bulmasam da farklı şeyler denemek, coşku hissetmek, coşmasam da devam edebilmek niyetindeydim. Bir şekilde ufak tefek de olsa adımlar attım. İstesem de, istemesem de. İnansam da, inanmasam da. Anlam bulsam da, bulmasam da. Bir şekilde sadece aksiyonlarıma odaklandım. Küçük adımlar, büyük adımları getirdi.
Bazı alanlarda ilerledim, bazılarından vazgeçtim. Zaman içinde kariyerimle ve hayallerimle ilgili daha da aktifleşmeye başladım. Startup’larda çalıştım, kurumsal şirketlerde çalıştım. Türkiye’de de çalıştım, Malezya ve Dubai gibi farklı ülkelerde de çalıştım. Binlerce kişilik bir firmada da çalıştım, 3-5 kişilik ufak bir ajansta da çalıştım.
Belli bir idealim yok, kendimi adadığım bir şey yok, tutku desen yok(Herkesin tutkusu var mıydı sahi!!! Varsa benim neyim eksikti???), sadece bir şekilde adımlarım vardı. Sıkıntılarım bitmiş değildi ama en azından hareket halindeydim. Durmaktan çok daha iyi geldiğine emindim.
Derken ilerleyen yıllarda bir cesaret kendi işimi kurdum. Kurarken de o belirsiz, isteksiz, anlamsız halim vardı. Yine de kendimi aksiyon almak için ısrarla zorladım. Türkiye’de ürettirip Amerika’da sattığımız mütevazı bir girişimle ilk defa ticaretten para kazanmaya başladım. O iş ilerledi. Derken başka bir işe daha giriştim. Londra’da örnekleri olan bir startup fikrini Türkiye’ye getirdim. Hem beklediğimden iyi ilerledi, hem beklediğim yönde gitmeyen kısımları oldu. Zaman içinde değişti, dönüştü ve bana çok katkısı oldu.
Ben de zamanla değişip dönüştüm. Hem de ne değiştim!
Ertelediğim, durduğum, korktuğum, yetersiz hissettiğim, kendime güvenmediğim, düşüp kalktığım, pes ettiğim çok zamanlar oldu.
Kendimi ve çevremi eleştirdiğim, şikayet ettiğim, mutsuz olduğum, mutsuz ettiğim çok zamanlar oldu.
Tüm bu süreçlerde bana güç veren tek bir şey oldu:
Aksiyon.
Aksiyon almak, en zor anlarımda bile hayatıma ışık tuttu. Her şey durduğunda, devam edebilmenin en zor olduğu anlarda dahi atabildiğim ufak bir adım beni ileri taşıdı. Geriye dönüp baktığımda olayın büyük bir adımdan çok, irili ufaklı bir sürü adım olduğunu, hatta bazen yavaşlamanın, gerekirse bir süre durmanın, bazen gerilemenin, bazen uzun adımlar atmanın, bazen tam gaza basmanın, bazen dinlenmenin de sürece dair olduğunu anladım.
Hangi koşullarda olursan ol, sadece aksiyon almak hayatı değiştirir. Gerçek ilerleme düşüncede değil, harekete geçtiğinde başlar.
Bilmekle bilgelik arasındaki fark yapmak derler. Bugün aksiyon hakkında öğrenebileceğiniz sayısız kaynak var. En önemli kaynaksa aksiyonun kendisi.
Eğer aksiyon almak istiyorsan tam olarak doğru yerdesin.
Buraya kadar okuduysan sevgili arkadaşım ilk aksiyonunu al ve aşağıdaki linkten harekete geç.